Bilim nedir?
Günlük hayatlarımızda hepimizin duyduğu bu kelimenin anlamını hiç düşündünüz mü?
Bilim nedir?
Bilim, evrenin ve olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan bilgi edinme ve yöntemli araştırma sürecine denir. Bilim, doğa olayları ile uğraşır. Doğa olaylarını en genel kapsamıyla ele alır. Yalnızca fiziksel olgular değil sosyolojik, psikolojik, ekonomik, kültürel vb. bilgi alanlarının hepsi doğa olaylarıdır. İnsanlar ve çevresiyle ilgili olan her olgu bir doğa olayıdır. İnsanoğlu, bu olguları bilmek ve kendi yararına yönlendirmek için varoluşundan beri tükenmez bir tutkuyla ve sabırla uğraşmaktadır. Başka canlıların yapamadığını varsaydığımız bu işi, insanoğlu aklıyla yapmaktadır.
Aslına bakarsanız bilimi ve kapsadığı alanları hiçbir satıra sığdırmak mümkün değildir. Ben sizlere bilim hakkında sadece kısa bir tanım yaptım.
Peki, doğaüstü nedir? Dendiğinde ilk aklıma gelen, doğa yasalarına bağlı olmayan her şey...
Şimdi bir de aklıma şöyle bir şey geldi; bir şeyin doğaüstü olduğunu anlayabilmek için bilimi çok iyi bilmek gerekir. Bir kitapta şöyle diyordu; “bilinmeyeni bilmek için önce bilineni bilmek gerekir!” İşte şimdi taşlar yerine oturdu!
O zaman ne yapmak lazım? Araştırmak, araştırmak ve yine araştırmak... Bir düşüncemizi ortaya koyarken onun gerçekliğine güvenmemiz gerekir.
Mesela, bir yerde bir afiş gördük ve şöyle yazıyor orada; “ … Dağlarından gelen çiçekler ile elde edilmiş şifalı kremler” Sonra eve gidiyoruz ve televizyonu açıyoruz. Karşımızda ilk kez gördüğümüz bir kişi bu kremleri anlatıyor bize, “şöyle iyi geldi, böyle iyi geldi, yok efendim yıllardır doktorların tedavi edemediği hastalığım geçti vs…” hemen adını not alıyor ve siparişi veriyoruz.
İşte o an, az evvel sorduğumuz soru vardı ya, “Bilim nedir?” diye, bu soruya verdiğimiz yanıt uçtu gitti!
Bu örnekler ver ver bitmez... Her gün yaşadığımız binlercesi var maalesef. Benim de aklıma bu konu geçen hafta okuduğum bir kitaptan geldi. Kitap bize bilimi o kadar güzel anlatıyor ki hayran hayran okudum desem yeridir.
Sizinle paylaşmak istiyorum bu kitabı;
‘Aromatik Adam’ kitabımızın adı…
“Her doğru gerçek midir?”
“Çok kişi bir şeye inanırsa o gerçek olur mu?” diye, arka kapakta yazıyordu. En çok da bu sorular ilgimi çekti!
İşte bu sorulara cevaben kitabımız devreye giriyor;
Nasıl mı? Haydi okuyalım:
Biz toplum olarak hep işimizi kolaylaştıracak şeylere her ne kadar inanmıyor gibi gözüksek de içten içe inanırız. Bir tarafımız hep "acaba?" diye o tarafa doğru döner.
Hiç bakmayız; "Acaba doğru mu?" “Kolay yoldan günlerce çözemediğimiz bu iş hemen çözülüyormuş da bizim haberimiz mi yokmuş?” deriz.
Hele ki işin içine para girince hemen inanırız! “Vay be, bu kadar kolay yoldan para kazanmak vardı da ben neden görmedim?" deyip, uçar gibi atlarız konunun üstüne.
Bir düşünsek, ufacık bir araştırma yapsak, beynimize izin versek bize doğru yolu göstermesi konusunda ama yok “kolay yoldan işimiz çözülüyor ya biz oraya odaklandık şu anda!”.
Kitabımızda şapkalı bir adam var, kendini uyanık zanneden! İnsanları kandırdığında egosu tavan yapan bir kişi...
Bu adam öyle şeyler yapıyor ki bir tren vagonunda başlayan bu tatmin duygusu onu zirveye taşıyor ve mutluluğu her geçen gün artıyor. Neden mi? Çünkü bilim adına çalışan, gecesini gündüzüne katan onca saygıdeğer kişinin tüm tezlerini çürütüp “her şeyi ben biliyorum, ben yaparım” diyen kişilerin önünü açıyor. Onlara inanan azınlık topluma medya fenomenlerini de dâhil edip zirveye ulaşıyor.
Aslına bakarsanız, üst satırlarda dediğim gibi her gün birçok örneği ile karşı karşıya kalıyoruz.
Kitabımızdaki şapkalı adamın da hikâyesi böyle başlıyor.
Nasıl bitti, kimler bu durumdan nasıl nasiplendi merak ederken, aslında kitabın çok özel konulara değindiğini fark ediyorsunuz.
Sosyologların, felsefecilerin, bilim adamlarının düşüncelerini okurken o kadar çok şey öğreniyorsunuz ki “ben acaba felsefe kitabı mı okudum?” demeden de yapamıyorsunuz.
Bilim – sahte bilim, gerçek – sanrı, emek ve emek çatışması derken, harikulade bir kitap okuduğumu fark ettim.
Kesinlikle herkese gözü kapalı tavsiye ederim. Yazarımızın kalemi daim olsun. İyi ki sizi tanımışım diyorum;
Anooshirvan Miandji
Ve lütfen artık araştırılmamış, kanıtı olmayan hiçbir bilgiye inanmayın diyorum. Tek güvendiğiniz konu bilim olsun. İspatlanmış gerçekler olsun.
Sevgiyle kalın.
Esra Akgün
Günlük hayatlarımızda hepimizin duyduğu bu kelimenin anlamını hiç düşündünüz mü?
Bilim nedir?
Bilim, evrenin ve olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan bilgi edinme ve yöntemli araştırma sürecine denir. Bilim, doğa olayları ile uğraşır. Doğa olaylarını en genel kapsamıyla ele alır. Yalnızca fiziksel olgular değil sosyolojik, psikolojik, ekonomik, kültürel vb. bilgi alanlarının hepsi doğa olaylarıdır. İnsanlar ve çevresiyle ilgili olan her olgu bir doğa olayıdır. İnsanoğlu, bu olguları bilmek ve kendi yararına yönlendirmek için varoluşundan beri tükenmez bir tutkuyla ve sabırla uğraşmaktadır. Başka canlıların yapamadığını varsaydığımız bu işi, insanoğlu aklıyla yapmaktadır.
Aslına bakarsanız bilimi ve kapsadığı alanları hiçbir satıra sığdırmak mümkün değildir. Ben sizlere bilim hakkında sadece kısa bir tanım yaptım.
Peki, doğaüstü nedir? Dendiğinde ilk aklıma gelen, doğa yasalarına bağlı olmayan her şey...
Şimdi bir de aklıma şöyle bir şey geldi; bir şeyin doğaüstü olduğunu anlayabilmek için bilimi çok iyi bilmek gerekir. Bir kitapta şöyle diyordu; “bilinmeyeni bilmek için önce bilineni bilmek gerekir!” İşte şimdi taşlar yerine oturdu!
O zaman ne yapmak lazım? Araştırmak, araştırmak ve yine araştırmak... Bir düşüncemizi ortaya koyarken onun gerçekliğine güvenmemiz gerekir.
Mesela, bir yerde bir afiş gördük ve şöyle yazıyor orada; “ … Dağlarından gelen çiçekler ile elde edilmiş şifalı kremler” Sonra eve gidiyoruz ve televizyonu açıyoruz. Karşımızda ilk kez gördüğümüz bir kişi bu kremleri anlatıyor bize, “şöyle iyi geldi, böyle iyi geldi, yok efendim yıllardır doktorların tedavi edemediği hastalığım geçti vs…” hemen adını not alıyor ve siparişi veriyoruz.
İşte o an, az evvel sorduğumuz soru vardı ya, “Bilim nedir?” diye, bu soruya verdiğimiz yanıt uçtu gitti!
Bu örnekler ver ver bitmez... Her gün yaşadığımız binlercesi var maalesef. Benim de aklıma bu konu geçen hafta okuduğum bir kitaptan geldi. Kitap bize bilimi o kadar güzel anlatıyor ki hayran hayran okudum desem yeridir.
Sizinle paylaşmak istiyorum bu kitabı;
‘Aromatik Adam’ kitabımızın adı…
“Her doğru gerçek midir?”
“Çok kişi bir şeye inanırsa o gerçek olur mu?” diye, arka kapakta yazıyordu. En çok da bu sorular ilgimi çekti!
İşte bu sorulara cevaben kitabımız devreye giriyor;
Nasıl mı? Haydi okuyalım:
Biz toplum olarak hep işimizi kolaylaştıracak şeylere her ne kadar inanmıyor gibi gözüksek de içten içe inanırız. Bir tarafımız hep "acaba?" diye o tarafa doğru döner.
Hiç bakmayız; "Acaba doğru mu?" “Kolay yoldan günlerce çözemediğimiz bu iş hemen çözülüyormuş da bizim haberimiz mi yokmuş?” deriz.
Hele ki işin içine para girince hemen inanırız! “Vay be, bu kadar kolay yoldan para kazanmak vardı da ben neden görmedim?" deyip, uçar gibi atlarız konunun üstüne.
Bir düşünsek, ufacık bir araştırma yapsak, beynimize izin versek bize doğru yolu göstermesi konusunda ama yok “kolay yoldan işimiz çözülüyor ya biz oraya odaklandık şu anda!”.
Kitabımızda şapkalı bir adam var, kendini uyanık zanneden! İnsanları kandırdığında egosu tavan yapan bir kişi...
Bu adam öyle şeyler yapıyor ki bir tren vagonunda başlayan bu tatmin duygusu onu zirveye taşıyor ve mutluluğu her geçen gün artıyor. Neden mi? Çünkü bilim adına çalışan, gecesini gündüzüne katan onca saygıdeğer kişinin tüm tezlerini çürütüp “her şeyi ben biliyorum, ben yaparım” diyen kişilerin önünü açıyor. Onlara inanan azınlık topluma medya fenomenlerini de dâhil edip zirveye ulaşıyor.
Aslına bakarsanız, üst satırlarda dediğim gibi her gün birçok örneği ile karşı karşıya kalıyoruz.
Kitabımızdaki şapkalı adamın da hikâyesi böyle başlıyor.
Nasıl bitti, kimler bu durumdan nasıl nasiplendi merak ederken, aslında kitabın çok özel konulara değindiğini fark ediyorsunuz.
Sosyologların, felsefecilerin, bilim adamlarının düşüncelerini okurken o kadar çok şey öğreniyorsunuz ki “ben acaba felsefe kitabı mı okudum?” demeden de yapamıyorsunuz.
Bilim – sahte bilim, gerçek – sanrı, emek ve emek çatışması derken, harikulade bir kitap okuduğumu fark ettim.
Kesinlikle herkese gözü kapalı tavsiye ederim. Yazarımızın kalemi daim olsun. İyi ki sizi tanımışım diyorum;
Anooshirvan Miandji
Ve lütfen artık araştırılmamış, kanıtı olmayan hiçbir bilgiye inanmayın diyorum. Tek güvendiğiniz konu bilim olsun. İspatlanmış gerçekler olsun.
Sevgiyle kalın.
Esra Akgün