AŞKIN EN İNCE NOKTASI
Ünlü filozof platonun bir efsanesine göre üç çeşit cinsiyet vardır; erkek, kadın ve ikisinin birleşimi...
...İkisinin birleşimi olan cinsiyete androjen adı verildi.
Androjen özellik bakımından yuvarlak, dört kollu, dört bacaklıdır. Yüzler karşıt tarafa bakacak şekilde iki tanedir. Fiziksel güçleri dehşet verici olan androjen, tanrılara saldırı da bulunurlar.
Saldırının sonucunda tanrılar kendi aralarında toplantı yaparlar.
Tanrılardan Zeus’un aklına bir fikir gelir. Eğer androjeni ikiye bölerlerse androjenin gücü azalacaktı.
Zeus’un fikriyle Apollan androjenin başlarını çevirir ve bugün göbek bağı dediğimiz yerden cildini keser.
Sonrasında ise Apollan diğer fiziki özelliklerini bir ayakkabı tamircisi gibi işler. İki parçaya ayrılan androjenin bir parçası diğer parçasını bulmak için hep arar.
Bugüne kadar ruh eşi kavramına inanmayanlarımız vardır.
İnanmayanlarımız kadar ruh eşini arayanlarımızda var...
İki parça olarak geldiğimiz dünyada sahiden aşk var mıdır?
Âşık olup karnında kelebekler uçuşan, dinlediği müziğin anlamını sevdiğine yoranların ve yahut sevipte ayrılıp acı çekenlerin, sevipte kavuşamayanların “evet” dediğini duyarken; aşk diye bir kavramın olmadığını savunanların “hayır” dediğini de duyuyorum…
Nasıl ki genlerimiz, fiziksel özelliklerimiz farklı, her birimizin algı süzgeçlerimizde bir o kadar farklıdır. Durum böyle olunca yaşadığımız aşk, ayrılık, platonik aşk (tek taraflı sevmek) kişiden kişiye değişiklik göstermektedir...
...değişiklik gösteren aşk, ayrılık, sevginin aşırı halidir. Örneğin kimimiz yaşadığı aşktan üzüntünün en aşırı hali iç yakıcı acıyı yaşarken, kimimiz yaşadığı aşkın mutluluğunun en aşırı hali ayaklarımızın yerden kesilmesini yaşıyor.
...Oysaki Nietzsche der ki “aşkın olduğu yerde olumsuz bir eylem yoktur!”
Sahi aşkın olduğu yerde olumsuzluk olmaması gerekirken neden acı çekeriz?
Adler’e göre erken çocukluk dönemimiz de yaşadığımız aile ilişkilerine bağlıdır. Erken çocukluk dönemimizde ebeveynlerin şefkat tutumu ileride yaşayacağımız ikili ilişkiyi etkileyebilmektedir.
...Diğer bir durum, her insanın farklı algı süzgeci olduğunu düşünürsek kimimiz aşkla yaptığımız işten keyif alırken, kimimiz sevdiğimizin yokluğunda hissettiğimiz acıdan keyif alırız...
En sevdiğim örneklerden biri Romeo ve Juliet’dir. Eser de karakterler karşılarında hayal ettikleri eşlerin var olduğunu düşünerek kendi kendilerine konuşurlar. Eserin sonunda Romeo kendinin reddedildiğini ifade eder.
Romeo’nun hayalde olsa kendisinin reddetilmesi, severken acı çekmenin daha keyif verdiğini göstermektedir.
Her ne kadar aşk zarar veriyormuş gibi görünse de aşk insanı olgunlaştırır...
...Olgunlaşan insan ayrılsa da, aşkını yaşasa da yaşadığı tecrübelerle nasıl davranması gerektiğini, hangi duygularla başa çıkması gerektiğini öğrenir.
...olgunlaşan kimi büyük üstatlarımızda aşkın en güzel, en yüce haline ilahi aşka yönelir.
Aşk her haliyle insanı iyiye, güzele yönlendirir...
Aşktan ve iyilikten eksik kalmamanız dileğiyle...
Raziye Tatık
Ünlü filozof platonun bir efsanesine göre üç çeşit cinsiyet vardır; erkek, kadın ve ikisinin birleşimi...
...İkisinin birleşimi olan cinsiyete androjen adı verildi.
Androjen özellik bakımından yuvarlak, dört kollu, dört bacaklıdır. Yüzler karşıt tarafa bakacak şekilde iki tanedir. Fiziksel güçleri dehşet verici olan androjen, tanrılara saldırı da bulunurlar.
Saldırının sonucunda tanrılar kendi aralarında toplantı yaparlar.
Tanrılardan Zeus’un aklına bir fikir gelir. Eğer androjeni ikiye bölerlerse androjenin gücü azalacaktı.
Zeus’un fikriyle Apollan androjenin başlarını çevirir ve bugün göbek bağı dediğimiz yerden cildini keser.
Sonrasında ise Apollan diğer fiziki özelliklerini bir ayakkabı tamircisi gibi işler. İki parçaya ayrılan androjenin bir parçası diğer parçasını bulmak için hep arar.
Bugüne kadar ruh eşi kavramına inanmayanlarımız vardır.
İnanmayanlarımız kadar ruh eşini arayanlarımızda var...
İki parça olarak geldiğimiz dünyada sahiden aşk var mıdır?
Âşık olup karnında kelebekler uçuşan, dinlediği müziğin anlamını sevdiğine yoranların ve yahut sevipte ayrılıp acı çekenlerin, sevipte kavuşamayanların “evet” dediğini duyarken; aşk diye bir kavramın olmadığını savunanların “hayır” dediğini de duyuyorum…
Nasıl ki genlerimiz, fiziksel özelliklerimiz farklı, her birimizin algı süzgeçlerimizde bir o kadar farklıdır. Durum böyle olunca yaşadığımız aşk, ayrılık, platonik aşk (tek taraflı sevmek) kişiden kişiye değişiklik göstermektedir...
...değişiklik gösteren aşk, ayrılık, sevginin aşırı halidir. Örneğin kimimiz yaşadığı aşktan üzüntünün en aşırı hali iç yakıcı acıyı yaşarken, kimimiz yaşadığı aşkın mutluluğunun en aşırı hali ayaklarımızın yerden kesilmesini yaşıyor.
...Oysaki Nietzsche der ki “aşkın olduğu yerde olumsuz bir eylem yoktur!”
Sahi aşkın olduğu yerde olumsuzluk olmaması gerekirken neden acı çekeriz?
Adler’e göre erken çocukluk dönemimiz de yaşadığımız aile ilişkilerine bağlıdır. Erken çocukluk dönemimizde ebeveynlerin şefkat tutumu ileride yaşayacağımız ikili ilişkiyi etkileyebilmektedir.
...Diğer bir durum, her insanın farklı algı süzgeci olduğunu düşünürsek kimimiz aşkla yaptığımız işten keyif alırken, kimimiz sevdiğimizin yokluğunda hissettiğimiz acıdan keyif alırız...
En sevdiğim örneklerden biri Romeo ve Juliet’dir. Eser de karakterler karşılarında hayal ettikleri eşlerin var olduğunu düşünerek kendi kendilerine konuşurlar. Eserin sonunda Romeo kendinin reddedildiğini ifade eder.
Romeo’nun hayalde olsa kendisinin reddetilmesi, severken acı çekmenin daha keyif verdiğini göstermektedir.
Her ne kadar aşk zarar veriyormuş gibi görünse de aşk insanı olgunlaştırır...
...Olgunlaşan insan ayrılsa da, aşkını yaşasa da yaşadığı tecrübelerle nasıl davranması gerektiğini, hangi duygularla başa çıkması gerektiğini öğrenir.
...olgunlaşan kimi büyük üstatlarımızda aşkın en güzel, en yüce haline ilahi aşka yönelir.
Aşk her haliyle insanı iyiye, güzele yönlendirir...
Aşktan ve iyilikten eksik kalmamanız dileğiyle...
Raziye Tatık