... GÜLAYŞA ...
GÜLAYŞA Sizlere bugün son zamanlarda okuduğum kitaplar arasında 'en iyi' diyebileceğim, vatan sevgisi ve yanında sevgiliye olan sevgi ile özlemi anlatan harika bir kitap ile geldim
GÜLAYŞA
Sizlere bugün son zamanlarda okuduğum kitaplar arasında “en iyi” diyebileceğim, vatan sevgisi ve yanında sevgiliye olan sevgi ile özlemi anlatan harika bir kitap ile geldim.
Kitabımızın adı; Gülayşa!
Yazarımız; Ömer Yazıcı
Kitabın kapağında; “Sarıkamış’tan Sibirya’ya Aşka yenilen ölümün öyküsü” demiş yazarımız.
Aslına bakarsanız 453 sayfalık kitabın özetini bir satır ile dile getirmiş.
Altı yıllık emek sonunda hazırlanmış bu kitabı anlatmak çok zor.
Her bir sayfasında -koskoca dünyaları barındırıyor- desem, inanın eksik bile kalırım.
Sarıkamış Savaşı, yanlış bildiğimiz doğrular. Günlerce, aç susuz kalmak nedir bilir misiniz?
Çok zor işte bunu anlamak!
Bir insan dağ, tepe, ova, bayır demeden yollara ne için düşer? Çocuğunu, annesini, babasını, karısını nasıl bırakır da dağlara düşmana adeta koşar adımlarla gider?
Biz bunu hiçbir zaman bilemeyiz.
Yaşamadık çünkü. Yaşayamayız da!
Atalarımız yaşamış işte kanıtı!
Yüreklerine en büyük sevdalarını gömüp düşmana koşmuşlar. Sarıkamış savaşında yıllarca Sibirya’da esir hayatı yaşamışlar. Ne anneden bir haber var, ne evlattan, ne de aşklarından!
Kitabımızın kahramanı Yunus ve Gülayşa!
Yunus -gözünü kırpmadan- vatan sevgisi için koşar adımlarla gitmiş savaşa…
Gitmiş gitmesine ama arkasında gözü yaşlı Gülayşa’sını bırakmış.
Yunus da yüreğinde Gülayşa’sının hasreti varken canı uğruna çıktığı bu yolda her şeye katlanmış.
Bir gün, bir günde olsa Gülayşa’yı görebilme ümidiyle tutunmuş hayata. “Beş koca yıl” tanımadığı topraklarda tanımadığı hayatlar yaşamış.
Sonra mı? Rize’ye dönmüş ama gel gör ki -hayat bir kere gülmedi mi insanın yüzüne bir daha hiç gülmüyor- derler ya Yunus’un yüzüne hayat gülmemiş.
Geldiğinde hiçbir şey eskisi gibi değilmiş…
Peki, Gülayşa’ya neler mi olmuş?
Sarıkamış savaşı ile ilgili bilmediğimiz ve kitapta ispatları ile karşımıza çıkan gerçekler neler?
Yunus hasretine kavuşabilmiş mi? Ya da bu uğurda neleri göze almış?
“Merak etmeyen sormayı, sormayı bilmeyen öğrenmeyi bilmez. Öğrenmeyi bilmeyen ise hiçbir şeyi bilmez!”
Her satırı ayrı güzel, her satırı ayrı özel!
Tarih isteyene, “Tarih” sunan, Sarıkamış’tan Sibirya’ya uzanan savaşın, destanın, çekilen acıların, patlayan silahların, buz tutan ayakların, soğuktan donan kardeşlerimizin o an, yaşadıklarını hissettiren.
Beş koca yıl Sibirya’da esir kalan Müslüman kardeşlerimizin yaşadıklarını kaldığı kampları bir bir bana dolaştıran, onlarla oturup onlarla kalkmamı sağlayan. Rus evlerinde çalışmak zorunda kalan esirlerin, yaşadıklarına tanık olmamızı sağlayan, bunu adım adım araştırmalar sonunda alınabilecek tüm kaynaklardan bilgi toplayarak belgelere dayandırarak anlatan.
Bize sunan bir kitap Gülayşa!
Aşk isteyene aşk, sevda isteyene sevda sunan, esir kampında yıllarca kalmasına rağmen Yunus’un tek sevdası Gülayşa’sından hiçbir an vazgeçmeyen, sevdanın en büyüğünü, en özelini sunan bir kitap!
55 Yılı, bir ömrü, bir hayatı bize yaşatan bir kitap Gülayşa!
Kitabımız iki bölümden oluşmaktadır.
İlk bölüm yıllar öncesini anlatırken ikinci bölüm bize günümüzü anlatır.
İkinci bölümde Mustafa karakteri ile İstanbul’da günümüzde yaşayan bir kişinin annesinin ölümünden sonra eline geçen mektup ile bilmediği tanımadığı topraklara Karadeniz’e Rize’ye giderek orada bize halkı, hayatı, çay bahçelerini, kapı önü sohbetlerini, düğünlerini derneklerini anlatan.
Hatta benim hiçbir zaman unutmayacağım karakter ‘Deli Mecit’ ile ‘Bakkal Tahsin’in birbirlerine anlattıkları filozofluk derecesindeki düşünceleri.
Birbirlerine anlattıkları hikâyeler ve aslında burada okuyucuya çok güzel mesaj vermeleri. Karadeniz’in bilmediğimiz tüm yönlerini; yenilen yemeklerinden tutun da, oynanan oyunların anlamlarına varana kadar tek tek anlatan.
Kitapta geçen evlerin içine kadar gidip oturup onlarla çay muhabbetleri yaptıran, bir kitap…
İnanın şuanda kalkıp Rize’ye gitsem, -burası Havva’nın evi, buradan çıkınca bak şurada Kemal’in evi, bakkal şurada, limanda ‘Sarı Ali’ var diye yanımdakine anlatırım.
Konunun asıl kahramanları ile birlikte yan karakterlerini de asıl kahramanlarmış gibi hafızama kazınmasını sağlayan bir kitap, Gülayşa!
İki bölümden oluşması nedeni ile -kitabın içinde başka kitap varmış- ya da -keşke iki kitap olarak yazılsaymış- diye, sizi düşündürürken her ne kadar iki bölüm birbirinden bağımsızmış gibi ilerlerken, birinci bölümü geçip ikinci bölümü okurken; birinci bölümde bıraktığınız yeri size merak ettirip “Acaba orada neler oluyor?” dedirten, hiç beklemediğiniz bir sonla biten, son zamanlarda okuduğum “EN İYİ” kitap olma özelliğini taşıyan bu kitabı “ALIN OKUYUN!”
Çok az kitap için bu kadar iddialı konuşurum ama GÜLAYŞA bunu hak ediyor.
Ömer Yazıcı bunu hak ediyor.
Yüreğine sağlık Ömer Bey bir başyapıt yazmışsın.
Sevgi, sağlık ve kitapla kalın.
Esra Akgün