GAZETECİ, SUNUCU VE YAPIMCI, YAŞAYAN EFSANE SADETTİN TEKSOY İLE MERAK EDİLEN RÖPORTAJ…

GAZETECİ, SUNUCU VE YAPIMCI, YAŞAYAN EFSANE SADETTİN TEKSOY İLE MERAK EDİLEN RÖPORTAJ… 90'lı yıllardan bugüne hafızalara kazınmış efsane habercilerden olan ve akla ilk gelen kişi hiç şüphesiz Sadettin

GAZETECİ, SUNUCU VE YAPIMCI, YAŞAYAN EFSANE SADETTİN TEKSOY İLE MERAK EDİLEN RÖPORTAJ…

90’lı yıllardan bugüne hafızalara kazınmış efsane habercilerden olan ve akla ilk gelen kişi hiç şüphesiz Sadettin Teksoy’dur. Sarı ceketi, kendine özgü üslubuyla adeta bir marka haline geldi.

Sadettin Teksoy’u hala merak edenler var. Hala onu sarı ceketi ve “Ben Sadettin Teksoy’’ repliğiyle ekranlarda görmek isteyenler var.

Sadettin Teksoy’un başarıları anlatmak sayfalar dolusu yer kaplar…

O bir gizem avcısı, ilklerin adamı, Türk televizyonlarının gelmiş geçmiş en marka karakterlerinden birisi…

Efsane isim Sadettin Teksoy röportajı sizlerle…



“TÜRK-AMERİKAN ORTAK YAPIMI OLAN STRANGER THİNGS 2 VE 3. SEZON TANITIM FİLMLERİNDE OYNADIM. İKİSİ DE İZLENME REKORLARI KIRDI.’’

1) Kıymetli hocam merhabalar… Şöyle başlamak istiyorum. Şimdilerde neler yapıyor Sadettin Teksoy?

İstanbul’un Batı sınırında, Karadeniz ile Marmara Denizi’nin ortasında yer alan, Meşe, Kızıl Çam Ormanlarıyla kaplı, Sevda Dağlarıyla ünlü doğayla iç içe, Çatalca’da ailemle birlikteyim. Siyaset Bilimci ve Sosyolog olan eşim Müge Teksoy ve Sinema Yazarı - Film Eleştirmeni oğlum Efe Teksoy ile birlikte çiftliğimizde, köpeklerimiz, kümes ve küçükbaş hayvanlarımız ve de 'İmhotep' adlı baykuşumuzla sade bir yaşam sürüyoruz. Oğlum Efe Teksoy ile birlikte korku, komedi, mizah, bilimkurgu ve esrarengiz olayları konu alan çok sayıda uzun metrajlı film ve dizi senaryoları yazdık, yazmaya da devam ediyoruz. Bu arada; Türk- Amerikan ortak yapımı Stranger Things 2. ve 3. sezon kısa metrajlı tanıtım filmlerinde oynadım. Her ikisi de izlenme rekorları kırdı ve sosyal medyayı salladı. Yabancı bir dizinin yeni sezon tanıtımında oynamak, üstelik bütünüyle Türkiye’yi temsil etmek bana nasip oldu. Amerikalılar, Sadettin Teksoy gerçeği karşısında kâh mizahla kâh da saygıyla iş ürettiler. Tamamı benim üzerime kurulu olan Hollywood yıldızlarının yer aldığı reklam filmleri ilk günde yarım milyonu bulan izlenme rakamıyla gelmiş geçmiş birçok dizi reklamını geride bıraktı. Her yaptığım bir ilk olduğu gibi bu da bir ilkti.

2) Hocam size ve ailenize sağlık diliyorum. Maşallah diyorum, yaşınız 70 ve siz hala fitsiniz. Bir sırrı var mı?

Öncelikle çok teşekkür ederim. 70 olmama daha günler var☺ Bunun bir sırrı falan yok. Aileden gelen genlerle bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Bunun dışında; her gün Yaz-Kış demeden 5 kilometre yürüyor, zaman zaman ormanlık alanlarda Trekking (doğa yürüyüşü) yapıyor ve doğal gıdalarla beslenmeye dikkat ediyorum. Sabah kahvaltısını aşırıya kaçmadan az miktarda yer, öğlen yemeğini asla yemem, akşamlarıysa sofradan nerdeyse aç kalkarım. Aslında; bedensel görünüşün fiziksel bakım kadar mentalden kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Antik Yunan’ın en büyük filozoflarından Eflatun, geniş omuzlarından ve gücünden dolayı Platon olarak anılır.Ancak akıl hocası Sokrates’le tanıştıktan sonra asıl gücün ve kudretin, zihin gücü ve bilgelik olduğunu kavrar ve buna yönelir.

3) Siz 90’lı yılların bana göre efsanelerinden birisiniz. Sizin döneminizdeki televizyonculuk ayrıydı. Şu an ki televizyonculuk sistemi ve sosyal medya platformları hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

Benim dönemim ile günümüz medyasına baktığımda arada dağlar kadar fark var. Şöyle ki: Günümüzde gazetecilik olsun, televizyonculuk olsun, tüm bilgi mecraları evrim geçirip dijitalleşmiş durumda. Elbette insanların beğeni algısı da değişti. Çok hızlı bir tüketim çağındayız. Her şey çok süratli bir şekilde hiper-tüketime tabi. Algı kuramıyla tanınan fenomenolojinin büyük felsefecilerinden Fransız filozof Maurice Merleau-Ponty, her canlıya vücudumuz üzerinden ulaştığımızı ve bu şekilde algıladığımızı söylüyor. Ancak bu yirminci yüzyıldaydı. Artık günümüz dijital dünyasında, her şey çok daha farklı. Metaverse yani sanal evren gibi kurgusal evrenlerin konuşulduğu (Güney Kore Doğumlu İsviçreli-Alman filozof Byung-Chul Han’ın bahsettiği) dijital bir psikopolitika çağına doğru gidiyoruz ve ‘Büyük Veri (Big Data)’ adıyla anılan geniş bilgi verilerinin toplandığı yeni bir dünya düzeninde yaşıyoruz. Byung Chul Han, insanların dijitalleşmiş dünyada sadece kendilerini beğenir hale geldiklerini söylüyor. Çünkü insanlar sosyalleşecek bir vakit yaratmak yerine, sadece kendilerine vakit ayırıyorlar. Sosyal medyada inanılmaz bir beğeni algısı hüküm sürüyor. Ve ayrıca internet üzerinde yaptığımız alışverişten sosyal hayatımıza kadar her şeyin kayıt altına alındığı ve bu sayede insan davranışlarının ölçülebildiği, öngörülebildiği ve geleceğin hesaplanabilip yönlendirilebildiği (Fransız filozof Michel Foucault’nun bedeni toplumsallaştıran ve disipline eden Biyopolitika terimiyle birleşen) bir Data Evreni’nde hayat sürmekteyiz. Rönesans döneminin en büyük sanatçılarından Michelangelo, Vatikan’da Sistina Şapeli tavanındaki çalışmasına başlamadan önce şöyle der; “Tanrım beni benden al ki, sana hizmet edebileyim.” Ve ondan sonra dört yıl süren çalışmasının ardından dünyaya destansı bir eser sunar. Burada bütün benliğini ve gücünü vererek emek sarf eden bir sanatçıdan bahsediyorum. Fakat şu dönemde, her şey değişim geçirdi. Örneğin, günümüzde medya, geçirdiği evrim sonrasında artık 'Dijital Çağ’da Gazetecilik' adıyla anılıyor. Bu dönemde yapılan işler tamamen, tıklanma üzerine kurulu. İnternette ve sosyal medyada milyonlarca takipçi yanılsaması mevcut. Ben ekranlarda her yayınlandığında izlenme rekorları kıran, televizyon tarihinin reyting rekorları kırıp unutulmazları arasında zirvede gösterilen programlara silinmez damgamı vurdum. Bunu TV dünyasındaki rekabetin en yüksek olduğu, reyting yarışlarının zirve yaptığı dönemde az önce bahsettiğim kavramların farkında olarak yaptım. Demek istediğim şu; Çağ her zaman değişir, bu değişimde de çağa ayak uyduranlar ve yaşadığı devri iyi tanıyanlar zihinlerdeki sonsuzlukta yerini alır. Bununla birlikte medya dünyasına adım atacak olan genç kardeşlerime küçük bir öneri de bulunayım. Rönesans’tan sonra gelişen modern Avrupa felsefesinin kurucularından birisi olan İngiliz filozof John Locke, insan beyninin doğuştan gelen bir fikirle meydana gelmediğini başlangıçta Tabula Rasa yani “Boş Levha” olduğunu klasik önermesinde belirtir. Bu felsefeden yola çıkarak şunu asla unutmasınlar ki; Başlangıçta herkes eşittir ve kimse doğuştan yetenekli değildir. Aslında tüm sır, yaptığın işi severek, yılmadan çok çalışmakta, alın teri ve emekte gizlidir. Ben Gazetecilik ve Televizyon Programcılığı dönemimde iş ayrımı asla yapmazdım. Haberin küçüğü, büyüğü olmaz. Önemli olan gittiğin habere bakış açın ve sunumun. Yazılı basın da kelimelerle, görsel basında da bol görüntü ve etkileyici müziklerle süslemen.

“İSLAM PEYGAMBERİ HZ MUHAMMED(S.A.V)’İN VEFATINDAN ÖNCEKİ SON 10 GÜNÜNDE NELER YAŞANDIĞINI ANLATAN BİR FİLM SENARYOSU YAZDIM.’’

4)İslam dininin doğuşunu konu alan, Mustafa Akkad’ın yönettiği “Çağrı” filminin devamı niteliğinde olacak bir film senaryosu yazdığınızı belirttiniz. Proje şu an hangi aşamada?

Öncelikle şunu belirtmek isterim: Günümüz ortamında yaşanan ekonomik kriz nedeniyle yüksek bütçeli bir yapım olacağı için şimdilik beklemede.

Dört buçuk yıl boyunca ön araştırmalarını yaptığım, İslam Peygamberi Hz. Muhammed (S.A.V)’in vefatından önceki son 10 gününde neler yaşandığını anlatan uzun metrajlı film senaryosu yazdım. Bu projem Mustafa Akad’ın yönettiği 1976 yapımı ‘’The Message-Çağrı’’ filminin devamı niteliğinde olacak. Çok ses getireceğine inandığım, izleyenleri gözyaşlarıyla hayrete düşürecek bilinmeyenlerle dolu olan bu çalışmamın yaşama geçmesini büyük bir umutla bekliyorum…

“IRAK ESKİ DEVLET LİDERİ SADDAM HÜSEYİN İLE GÖRÜŞMEYİ BAŞARAN İLK GAZETECİ OLDUM.’’



5) Irak-İran Savaşında Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin ile röportaj yapan ilk Türk gazeteci oldunuz. Saddam Hüseyin’e ulaşma hikâyenizi ve aranızda geçen diyalogları anlatabilir misiniz?

1981 yılında Irak-İran Savaşı’nın en ateşli döneminde, kan ve barut kokulu, gözyaşlarının sel olduğu bir ortamda, Irak eski lideri Saddam Hüseyin ile görüşmeyi başaran ilk gazeteci oldum. Benden sonra da başka bir gazeteciyle görüşmedi.    ‘’Bu Dünya da Parası Olan Konuşur’’ Başlığıyla iri puntolarla gazetem iki gün haberimi manşetten verdi. Yabancı Basın Saddam’ın bana yaptığı açıklamaları alıntı yaparak yayınladı.   Ayrıca, 14 gün yayınlanan  "Humeyni’nin İran’ı" adlı yazı dizim gazetede bir ilkti. Savaşı her iki cepheden de yıllarca 18 kez izledim. Gazetecilik dönemimde, ünlü Billur Tuz cinayetinin katil zanlısını polisten önce buldum. Suudi Prens kılığına girip yanımda kara çarşaflara bürünmüş sözde eşimle İstanbul’da Arapların yaşadığı sorunları dile getirdim.



7) İran-Irak Savaşını yıllarca her iki cepheden de gözlemlediniz. Son olarak Rusya-Ukrayna Savaşı hakkındaki görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?



Değerli kardeşim Galip, Savaşın olduğu yerde söz bitmiş demektir. Bu noktada tam anlamıyla kelimeler kifayetsiz kalıyor. İnsanlar yaşamlarını yitiriyor, evlerinden barklarından oluyorlar. Kan, gözyaşı, acı ve keder bunun üzerine daha ne söylenebilir ki… Evlerinde iyi ya da kötü bir biçimde yaşamlarını idame ettiren onlarca aile bugün mülteci durumuna düştü. Yaşananları görünce her duyarlı insan gibi benim de yüreğim adeta cız ediyor(!) Tek dileğim bir an önce bu korkunç savaşın sona ermesi ve insanları barış içerisinde güzel günlerde huzur içinde yaşamaları.

RÖPORTAJ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM…