BİRİKTİRMEK...

BİRİKTİRMEK… İnsanlık tarihinin en eski hastalığı

BİRİKTİRMEK…
İnsanlık tarihinin en eski hastalığı.
Hayır, yanlış okumadınız. İnsanlık tarihinin en eski ve en yaygın hastalığından bahsediyorum. Sadece insanlara mahsus bu hastalığın üzerimizdeki etkisini enine boyuna konuşacak aslında farkında dahi olmadan böyle bir hastalığın pençesinde kıvranışımızın farkına varacağız.
Biriktirmek.
Öleceğini bildiği halde yaşamaya devam eden tek canlı türünün insan olduğunu biliyoruz. Buna rağmen bütün canlılardan farklı olarak hayatın içerisinde sürekli bir şeyleri biriktirmekle meşgulüz.
Yaşamak için ihtiyaç duyduğumuz hemen her şeyi önümüze sunan hayat döngüsünde sürekli bir şeyleri saklayarak başka bir deyişle biriktirerek dünyayı paylaşmak zorunda olduğumuz diğer insanların hatta hayvanların haklarını gasp ettiğimizin farkına varabiliyor muyuz?
Eminim ki bu yazıyı okuyan herkes ya da çok büyük bir bölümü asla böyle bir birikimde olmadığını düşünecektir en azından aklından geçirecektir. Bizde bu düşüncede olan hemen herkese sorular sorarak kendimize ayna tutabilmenin önünü açmaya çalışacağız.
Evinize gittiğinizde gar dolabınızı açıp içeriye bir göz atın. Kaç tane gömleğiniz var? Kaç kazak kaç ceket. Ayakkabılığınızda kaç ayakkabı? Eminim ki hepimizin çok sayıda aynı tür kıyafetlerimiz vardır. O zaman soru şu.
Hiç iki kazak üst üste giyip sokağa çıktınız mı?
Aynı anda iki ayakkabı giydiğiniz oldumu?
Ya da iki gömlek üst üste?
Saçmaladığımı düşünüyorsunuz değilmi? Ama öyle değil. Birde şöyle düşünün. Siz ihtiyaç fazlası kıyafetlerinizi biriktirirken o kıyafeti asla bulamayan kişilerin hakkını gasp etmiş olmuyor musunuz? Sadece iki gömlekle hayatımızı idame edebileceğimizi biliyoruz. Peki, neden gar dolabımızda onlarcası var?
Bu örneklemeyi hayatımızın hemen her alanında gözlemleyebiliriz. Mutfağımızda salonumuzda işyerimizde benzer durumlar söz konusudur.
Biriktirme hastalığı tam burada vuku buluyor işte. Bizler paramız var diye sahip olma arzusu ile ihtiyacımızdan çok daha fazlasına sahip oluyor, bu kıyafetlere bizden çok daha fazla ihtiyaç duyanları görmezden geliyoruz.
Hepimiz günlük ihtiyacımızdan fazla gıdaya sahip oluyor bir müddet sonra tüketemediğimiz bu gıdaları çöpe atarak o gıdaya ulaşamayanların hakkını gasp ediyoruz.
Peki, siz hiç ihtiyacından fazla geyik avlayan bir aslan gördünüz mü?
Fazla su verdiğimiz bir çiçeğin ihtiyacından fazlasını aldığına şahitlik edebilir misiniz?
Bu örnekleri de çoğaltmamız çok mümkün.
Biriktirmek bir insan hastalığıdır. Daha kötüsü geniş çerçevede baktığımızda biriktirdiğimiz her şeyin kölesi olduğumuzun da farkına varabiliyoruz.
Para sahibi olmayı büyük bir hüner gibi görerek gerekli olduğu halde harcama yapmayan sürekli biriktiren cimri bir birey düşünelim. Bu bireyin bankadaki parası büyüdükçe ona olan aşkı da büyür. Aşk büyüdükçe de hep daha fazla hep daha fazla diyerek o paranın iyice kölesi olur.
Ya saat hastalığı olan bir bayanın onlarca belki yüzlerce saati olduğu halde yeni bir saat alma isteğine ne demeliyiz?
Eskimemiş eşyaları yok ederek yeni eşyalara sahip olma düşüncesi iç sesimiz midir?
Sahip olma arzusu biriktirmenin neresindedir?
Ya saklamak.
İhtiyaç olduğu halde eskimesin diye kullanmaya kıyamadığımız eşyalarımıza aslında aşk ile bağlanmıyor muyuz?
Yukarıdaki örneklerimizin en az bir kaçını kendi hayatımızda gözlemediğimiz konusunda hiç şüphem yok.
Sahip olduğumuz her şey aslında ait olduğumuzdur. Bu da biriktirme hastalığına yakalanmış herkesin aslında madde bağımlısı olduğu gerçeğini önümüze koymaktadır.
Hepimiz madde bağımlısıyız ve işin kötüsü bunun farkında bile değiliz.
Saklamadan, biriktirmeden yaşamayı öğrenebildiğimiz zaman mutlu olmayıda başarabileceğiz. Daha çok mutluluk daha az biriktirmekle mümkün olacaktır.
Saklamayın.
Biriktirmeyin.
Mutlu olun.
Not: haftaya beynimizde ve yüreğimizde biriktirdiklerimizle bu konuya devam edeceğiz.
Saygı ve dua ile
Ömer YAZICI